9 Eylül 2009 Çarşamba

Ne kadar da ağlıyordum seni düşündüğüm de..
Herşeyi nasıl hiçe sayıyırdum.
Herşeyi nasıl da bir çırpıda silebiliyordum.
İdam sehbasına gülerek gidebiliyordum.
Belki de delilikti bu..
Seni düşündüğümde herşey biterdi.
Sen geldiğinde herşey giderdi.
Senin varlığın diğer tüm varlığın yokluydu.
Senin gülüşün, herşeyin ağlamasıydı.
Benim için bir sen vardın, bir de hiçlik.
Ama şimdi,
sen benden uzak oldukça uzak oldun... Kaçtıkça kaçtın.
Bu böyle devam etti.
Talihsizlikler hep peşimdeydi.
Buldum dediğimde ellerim bomboştu.
Kaybettiğimde yanı başımda duruyordu herşey.
Kutuplar yanarken, ekvatorda hayat durmuş. Herşey şaşkınlık içinde beynimde.
Kadınlar boyunlarına bilezik takmış, gerdanlıklar bileklerden düşüyor...
Ateş suyu söndürüyor, su alev alev inadına...
Yanı başımdayken uzaktaydın işte.
Tüm gariplikler gibi.
Neden böyleydi, böyle mi olması gerekirdi hiç bilmiyorum.
Çok mu uzaktı mesafeler. Dilimiz mi farklıydı. Aydınlıklar çok mu korkutucuydu.
Dünya ne zamandır dönüyor ve zaman neden hala duruyor.
Tüm nedenler sen miydin, yoksa böyle olmana neden olanlar bu gariplikler miydi?
Yaklaştıkça kaçan bir gölge misin?
Tom musun Jerry misin?
Ne zamandır korku filmlerine gülüyorsun? Acılı şarkılar ne zamandır seni güldürüyor.
Hayat bu kadar komik mi oldu ben gideli.
Yoksa benliğini mi buldun, hiç benim olmadan.
Şimdi ağlamıyorum sen aklıma gelince.
Kim sen kim ben onu bile seçemiyorum aslında.
o kadar BENimsemiştim ki SENi...
Bir umut gibi küçücük bir ışıktın kalbimde.
Bir küçük esinti götürüyor şimdi, seni benden.
Bir ağacın gölgesindeyken sen, ya da rüzgarda dinlenirken, aklına geleceğim.
Biliyorum, tenindeki tuzu o gün hissedeceksin damla damla...
Bir yutkunmanın nasıl taş gibi kalbe düştüğünü o zaman göreceksin.
O zaman düğümlenecek sözler, ne oldu? diyen telaşlı bakışlara.
Bilmiyorum diyeceksin titrek bir sesle. Gözlerin dolacak ve boğazının ağrısından sanacaksın.
Rüzgar saçlarını uçururken,
Ağaç tüm şarkılarını sana dinletirken, büyükçe bir karahindibaya üflerken hatırlayacaksın beni..
Belki de kumdan kalelerini dalgalar yıktığında gelirim aklına.
Tek bildiğim o gün, olmak istemeyeceksin.

Aşk..
Ne mi aşk..
Elif Şafak mı, "şu kız" mı, ana mı baba mı vatan mı aşk?
Gözlerimi her kapadığımda, yalnızlık saatleri gecelerde, kabuğuma çekildiğim karanlıkta onu düşünmek mi aşk? Hüzünlü bir şarkıyla göz yaşlarım mı aşk?
Buğulu bir ses mi, hıçkırık mı, yalvarış mı aşk?
Bilen var mı nedir aşk? Bildiğini söyleyen çok da. gerçekten nedir aşk? Aşk bu mudur? Aşk şu mudur? Aşk bunlar mıdır?..
Aşk diye diye basitleştirdiler kulağımızda oysa aşkı aşık olduğu zaman anlıyor insan.
Onu düşünmeyi, onun kalbinde yarattığı ağırlığı, kimse görmesin diye sakladığın gözyaşlarını bunların nedensizliğini düşününce anlıyoruz aşkı.
Aşk yaratıcıya olan mıydı acaba?
Yaratıcı'ya duyulan eşsiz şey mi aşk? Bilmiyorum.. Evet, bu konuda hiç bir şey bilmiyorum..
Bilmiyorum..
Aşık olunca anlıyorum ne kadar bilmediğim şey var.
Kendimi unutuyorum en başta..
Tek unutmadığım yazabilmek hâlâ..
A larımın üstüne hala şapka takabilmek aşk..
Ağlarken susabilmek, hıçkırırken gülebilmek aşk..
Aşk karşılık bulamamak, aşk sabır, aşk çile, aşk ateş...
Ateş, aşkın en iyi arkadaşı.. Ateş ve aşk iki yoldaş... Suysa onları söndürebilicek tek şey.
Belki su da onların arkadaşıdır. Onların hararetini susturan, onları teselli eden bir dosttur belki de.
Su ile ateşi hep düşman kılmışız.
En baştan ateşi düşman kılmışız kendimize.
Ateş düşman mı, cehennem düşman mı? Aslında "hayır"..
Ateş yaratıcıya yaklaştırır bizi... Mevlana'yı Aşkına yaklaştıran ateş değil miydi?
Günahları silip bizi tertemiz yapacak(bilecek) ateş değil mi?
Değil mi?
Gecenin serinliğine inat yanabilmek, kalbinin harının gözünde buğu olması değil mi aşk? Aşk ateş değil mi? Aşk biraz göz yaşı değil mi? Biraz çile değil mi? Değil mi.. Aşk gülümseme mi, sanmıyorum. Şu an buna inanmıyorum. Aşk mutluluk mu? Şu an hayır diyorum. Aşk aşama aşamadır Tübitak gibi.. Aşk emek ister, aşk fedakarlık ister. Aşk doyumsuzdur. Senin ona doyamayacağın gibi. İstekleri bitmez aynı bizim gibi..
Uçurum uçurum gözlerine baktığım sensin..
Aşk dünyayı dolaşmak senle. Sen mi? Aşk sadece "sen"a karşı mı? Evet aslında tek aşk var, tüm aşkların kaynağı. Tüm aşkların çağlayanı. Sevgilinin gözünde asıl sevgiliyi görebilir gerçek aşık. Bunu sadece diyebiliyorum. Daha "bilmiyorum" bunu.
Yanarım yanarım tutuşur yanarım..
Yanmak temizlenmek.. Aşka layık olabilmek için yanar insan. Aşkına layık olabilmek için bir hazırlık yanmak...
Yanmak vakti gelir ya hani. Yanarsın birden. Saman alevi gibi belki de bir anlık. Ama gerçek ateş hiç sönmez ki gerçek aşıkta. Köz gibi yakar da yakar. Közün büyüleyici güzelliği de burdan gelir. Bir amaç için yanar köz. Bir gayesi vardır. Hedefine ulaşmak için yanar... Yanar ve o artık değerlidir. Yanan herşeyin değeri olduğu gibi.
Aşk güzelliğe tapmak. Yunan mitolojisinin anası... Paganların ilhamı... Hristiyanların mantığı, Müslümanların emeli aşk. Aşk, güzellik, aşk. Aşk güzelliğe tapmak. Gerçek aşk güzelliğe doyamamak. Gerçek güzellik aşık olabilmek. Aşka doyamamak...
Kavurur ateşim, seni de beni de..
Aşk..
Aşk paylaşmak. Aşk ortaklık. Canına ortak olma, malına ortak olma, varlığına ortak olma. Sen'e ben'e ortak olma. Biz'i yaratma aşk... Aşk aynı nefesi almak, aynı nefesi vermek, aşk her zerrende O'nu görebilmek. Kafanı cama yasladığında, kaşığını tabağa götürdüğünde, aniden bir şimşek çakması beyninde. O'nun varlığını hatırlatan herhangi birşeyin aklına gelmesi... Duraklaman, hayatın durması bir anlık. Bir anlık yutkunmandır.
Aşk O'nu unutmak. Sonucunda ağlamak, pişman olmak. Unutmaktan nefret etmektir.
Aşk fedakarlıktır. Aşk feda edebilmektir. Aşk almaktan önce vermektir. Görmekten önce göstermektir. Konuşmaktan önce dinlemektir. Sergilemekten önce izlemektir. Tatmadan önce tatırmaktır. Aşk kainattaki her zerrenin amacı, gayesi, hepsinin var olma sebebidir. Tüm kainat bir anlık aşktan oluşmadı mı? Büyük bir patlayış, büyük bir baş dönmesi, büyük bir haykırış.. Sonuçta kainat, mayası aşk olan kainat.
Aşk...
Aşk aşkının yüzüne bakamamaktır... Güneş gibi o kadar güzeldir ki O, yüzüne bakamayız. Her zaman bizimledir ama ona bakmak çok zordur. Bizim için yanar ama biz onla asla olamayız. Ateşle barut gibi...
Ve ay ve güneş.. Birbirini göremeyen iki aşık... İkisinin varlığı da birbirinden gelir... İki aşık... İkisi de bir sonrakinin gelişi için batar.. Bir sonra ki için doğarlar...
Doğum.. Aşkın doğumu vardır her şey gibi. Ama aşk ölemez. Bu kesindir ki aşk ölümsüzdür. Öldü bildiklerimiz aşk değildir. Allah insanı bir aşkla yarattı. Bu aşk onu ölümlü kılabilir mi? İnsanı ne öldürebilir? İnsanı ne yakabilir? Bir AŞK varken hamurunda... Toprağın suya aşkı, mayanın hamura aşkı varken.. Ölümsüzlük iksiri aşk 'ruhumuzun' damarlarında dolaşırken. Kılıfımız yırtılmış, ne yazar ebediyet kokusu almışken ruh.. Aşk iksirinden bir damla içmişken.. Nasıl ölebilir...
Aşık nasıl ölebilir..
-Aşkım için ölürüm
-Ölemezsin ki
-Ölürüm
-...
Ölüm mü, aşıksan zaten ölmüşsündür ki sen, iki kere nasıl ölürsün!
Aşk, aşkla doğuş, aşk için ölüştür. Çocuğun doğumu, bir aşkın meyvesi olduğu gibi, ölümü de bir aşk içindir. Şeytan gibi gözümüzü kapayan bir perde varken, tabi ki de ölümlere isyan ederiz.
Aşk..
Sonu gelmeyen, asırlarca konuşulan, ağlanan, gülünen, hor görülen, göklere çıkarılan, bir başlangıç olan, bir sona neden olan ve bir çok şey oldu.
Şiir oldu, divan oldu. Fuzuli oldu, dudaklara geldi.
Mecnun oldu, divane oldu.
Şarkı oldu, Nedim oldu.
Musa oldu, denizi yardı.
İsa oldu göz yaşı oldu.
Kuran oldu. Göklerden alemlere indi.
Muhammed oldu, kainata neden oldu.
Aşk herşey oldu.
Para oldu, mal oldu. Dilimiz Türkçe oldu. Türk oldu. Kürt oldu. Aşk, aşk olan herşey oldu. Aşığın olduğu her yerde oldu..
Aşk her şekle girdi.
Aşk kainattı.
Aşk anlamsızlıktı, bilinememezlikti. Aşk pembe olduğu kadar da karanlıktı.
Aşk gözümüzün retinasıydı. Aşk kulak kepçemizdi. Aşk tenimizdi. Aşk denizin dalgası. Aşk İstanbul Boğazı'ydı. Aşk Galata, aşk martılardı.
Aşk köyümün çeşmesi, aşk kavalımdı.
Aşk gitardı, Sevilla'ydı, güneşti. Aşk Cebeli Tarık'tı, alev alev gemilerdi.
Aşk Arab'ın ah ettiği tepeydi. Aşk gözyaşlarıydı.
Aşk Mevlevi'nin çilesi, Çanakkale Savaşı'ydı. Aşk an'ımız, aşk carpe diem'di.
Aşk Tolstoy'du
Aşk Mehmet Akifti.
Aşk Nazım Hikmetti.
Aşk Sultan Mehmet'ti.
Aşk herşeydi.
Aşkın ve aşıkın olduğu her yer, her andı...
Aşk göz yaşının, ateşin olduğu her yerde vardı.
Nefes aldığımız her saniye aşk kokuyordu. Farkettik ya da farketmedik. Aşk için hiç bir zaman geç olmadı. Nefes aldığımız hiç bir an için geç kalmışlık söz konusu değildi... Ne olur geç kalmadan aşkı bulalım..
Gerçek aşkı...

14 Temmuz 2009 Salı




Her şeyin bir sonu vardır, değil mi? Ya da bazı şeylerin. Beni üzen şeylerden biri de bitmek fiilinin geçmiş zamana çekimlenmesidir. Hiçbir şey bitmesin istiyorum. Ya da çoğu şey diyelim buna. Bir şeyler bittiği zaman beni yaralıyor. Ayrılık gibi. Bu takıntı, ben tamamen bittiğimde sona erecek, biliyorum. Ben bittiğimde bana üzülecek kimse olacak mı bunu da çok merak ediyorum.
Bazen insanlar keşke diyebiliyor. Umarım dünyada keşkeler kalmaz. Ama biliyorum, ta başlangıçta yazıldı tüm bu acılar, hüzünler, gözyaşları vesaire. En başta kuralları koyan bunları böyle istemiş. İnandığımız kitaplarımız olmasa, sadist bir varlıktan söz ederdik. Varlık… Genel itibariyle “sadist” yani. Acı çekenlerin sesi daha çok çıkacaktır mutlaka.
Mutlu olabilen, dertsiz bir gün geçirebilenler şükredecektir sadece. Kıskançlar, benciller, hırsızlar, çıkarcılar şikayetçi olacaktır bu düzenden. Fakir hakkını isteyecek, zenginler malını korumaya çalışacak, kimse ölene kadar doymayacaktır. Mutlu bir yuvada ailesi ile kıt kanaat geçinen adam yine de mutlu olur. Herhangi bir filmden alınmış bir sahne ya da çocuklara yatarken okunan hikayelerden bir parça, ne dersen. Engelli çocuğuna araba alamayan bir otomobil fabrikası sahibi mutsuz olur değil mi? Bize böyle öğrettiler. Kendi adıma konuşmam gerekirse, bana böyle öğrettiler.
Üşüyorum, hem de çok fazla. Mexico sıcağında üşüyorum. Kayalıkta güneşlenen bir kertenkele var. Artık korkularımın üzerine gidiyorum. Kendimi cezalandırıyorum. Epeydir beklettiğim gözyaşlarımı tamamıyla bıraktım ülkemde. Kazandığım dolarlarla burada bir kulübe satın aldım. Yanıma ıssız bir yerde tek başıma kaldığımda isteyebileceğim her şeyi aldım. Düşünecek sınavlar, verilecek hesaplar, düşüneceğim bir aile, günlük sorumluluklar, hepsinden uzağım şimdi. Şimdiye kadar sıkıcı ve gürültülü şehirlerde biriktirdiğim her türden paraları aldım, hayalini kurduğum her türlü şeyi aldım. Geride tüm hafızamı bıraktım.
Unutkanlar şanslıdır, çünkü hatalarının derdini çekmezler.
Nietzsche
How happy is the blameless vestal's lot!
The world forgetting, by the world forgot.
Eternal sunshine of the spotless mind!
Each pray'r accepted, and each wish resign'd
alexander pope